26 Eylül 2013 Perşembe

Şehr-i İstanbul'a ne oldu? Bugünlerde...

 Geçen hafta, ebeveyn ziyareti için İstanbul 'a gittik. Bulunduğumuz şehre yabancı olduğumuz için arada bir kaçmak bize iyi geliyor. İstanbul' da büyümeme rağmen her seferinde bir hevesle geldiğim İstanbul'dan söylenerek ve üzülerek ayrılıyorum.
 İstanbul'da yaşarken, insan değişimi çok fark edemiyor.  Hayat o kadar hızlı ilerliyor ki, o koşuşturmaca içerisinde kayboluyorsun. Sürekli bir yerlere yetişme telaşı, sabırsızlıkla geçen dakikalar derken nasıl bir şehirde yaşadığımızı düşünmeye zaman bile kalmıyor. Ne zaman İstanbul'dan daha küçük bir şehre gittim, gerçek İstanbul'u o zaman anlamaya başladım. İstanbul artık benim küçüklüğümde ki güzel ve çok sevdiğim şehir değildi.




 Uzaktan biri olarak, İstanbul'un bana gösterdiği,
- Her geldiğimde sanki daha fazla kalabalıklaşıyor, sanki daha fazla kendini tüketiyor.
-Her tarafta koca koca binalar inşa ediliyor. Bir bina bitmeden diğerine başlanıyor.
-Her yerde AVM'ler açılmış. İstanbullu genelde AVM içlerinde vakit geçiriyor.
-Yeşil alanlar azalmış, aşırı betonlaşma başlamış. Oksijen azlığı hissedilebiliyor.
-İnsanların özgürlükleri kısıtlanmış. Trafik yüzünden insanlar hafta sonu bile dışarı çıkmak istemiyor. Özgürce istedikleri saatte bir yere gidemiyorlar. ''Bu saatte köprüde trafik vardır, E-5 açılmadan çıkmayalım yola. ''gibi diyaloglar deyim haline gelmiş.
-Sabah trafiği, akşam trafiği, cuma akşam trafiği, okullar açıldı trafiği vs. derken insanlar makine haline gelmiş.
-Hırsızlık olayları yüzünden evlerine demir kapılar yaptıranlar, kilit sayısını arttıranlar, güvenliği var diye sitelere yığınla aidat verenler, alarm taktıranlar hatta silah bulunduranlar nüfusun büyük çoğunluğu olmuş durumda.
-Kapkaç olayları yüzünden, yol tarifi sorandan bile şüphelenip uzaklaşan, kimsenin kimseye güvenmediği toplum haline gelinmiş.
-Artık insanların birbirine tahammül edemediği, en ufak sebeplerden dolayı bile birbirini yumruklayan insanların sayısı artmış
-Şöyle bir temiz hava alayım, serinleyeyim diye dışarı çıkmaları hayal olmuş. Özellikle yaz aylarında, aşırı betonlaşmadan şehrin içi hamam gibi olmuş. Çöp ve sidik kokusu sıcakta daha çok hissediliyor. O yüzden yaz sıcağında serinlemek için klima ve vantilatörler tercih ediliyor.
-Ciddi bir alışveriş çılgınlığı var. İnsanlar bu koca hapishanede deşarj olmak için deli gibi alışveriş yapıyor. Kimse mağazalarda ki havasızlığa aldırmadan saatlerce alışverişe devam ediyor.
-İnsanların sosyal hayatları trafik, kalabalık, yoğun iş temposu vs. kısıtlandığı için sosyal medya en büyük eğlence haline gelmiş.

 Bu yazdıklarımı bende İstanbul'da yaşıyorken o kadar önemsemiyordum. Ta ki başka şehirde yaşayana kadar. Evet belki bu koca Metropol de her şey var. 24 saat yaşayan bir şehir ama insanın özgürlüğünü elinden almaya başlamış. İstediğim saatte istediğim yere gidemezsem veya acil bir şey olduğunda kendimi çaresiz hissedecek isem, nasıl kendimi güvende veya mutlu hissedebilirim.
 Son olarak, merak ettiğim bir şey var ki İstanbul'da yaşamanın bedeli neden bu kadar ağır?  Bu kadar güzel ve özel bir şehir neden ölüyor?


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder